12 Eylül 2017 Salı

sen de sıkılmadın mı yalanlardan?

Buluştuğumuz akşamlardan birindeydi,gece yarısı olmadan beni eve bırakırken, "kimsenin seninle isteyerek arkadaş olduğunu düşünmüyorum" demiştin. Haklı olabileceğini bildiğimden,içten içe kan bağım olan insanlarla bile aramda sevgisizlikten mütevellit kasım soğukları estiğini bildiğimden, veda öpücüğünü yine de kondurmuştum dudaklarına.
Onca zaman geçti üzerinden, hala herhangi birinin benimle arkadaş olmaya cür'etini anlamadığım gibi, onca zamandır hala nezaketen tüketicilik olarak adlandırmadığımız bu pragmatik birlikteliklerimizin neye göre başlayıp bittiğini düşünmeye de yeltenmedim.
Kızmadım,bil istedim.

Her şeyin başı merak.

Havasını soluyarak büyüdüğüm bu şehirde,yalanlardan ve kullanılmaktan yorulmuşken seni bulmamın nedeni de buydu. Yüzmekten kesildiğim anda o korkunç açıklıkta bana uzatılan el seninkiydi. Acılarımızı bölüşüp bir olma hayali gütmüştük bir süre. Sonra birdenbire...
Sonra birdenbire, beni çeken el, yine beni o soğuk boşluğa bıraktı.
Neden bilemedim.Neden soramadım.Neden düşünmek dahi istemedim.
İstediğin ruh olmadığımı düşündün belki,bilmek istemedim.
Kırılmış bir kalbin neler yapabileceğini bilemezsin.
Sanırım bu kadarına tahammül edebilirdin.
Kayboldun,hiç olmamış gibi.
Ama,
Kızmadım bil istedim.

Her şeyin başı kendi ruhumuza eş tutabileceğimiz birini bulmanın hayali.


Sadakatini yalnız kendine bağlamışken biri, ondan tüm geçmişini sunmasını isteyemezsin.
Gelecek tek bir gecede yazılamayacağı gibi, geleceğinden ölesiye korkan birine her şeyin daha iyi olacağına inandıramazsın. Geri alacağını bildiğin bir  bağımsızlık umudu verdikten sonra bunun beni neye dönüştüreceğini bilmeden bana gelmemeliydin. 
Uzun kızıl saçlarını saçlarıma doladıktan sonra, gülüşüne beni kattıktan sonra, benden daha fazlasını isteyeceğini bilmem gerekirdi.
Yine de,
Kızmadım ne sana, ne bana.
Bil istedim.

Bizi bizden daha iyi kim anlardı ki zaten?
Sen de sıkılmadın mı yalanlardan?



1 Haziran 2017 Perşembe

ben bu yazıyı sana yazdım

Yazmayı kolaylaştıracakmış gibi bakıyoruz boş sayfaya.Bakmanın yardımı olmadığını anlayana dek aklımızdan olup bitenlerin yanında "olsa ne de güzel olurdu"lar geçiyor. Yazmaya hala faydası yok. Acılar yazdırıyordu, mutluluk yaramıyor.
Mutluluk,korkutuyor.
Mutluluk,mutsuz ediyor.
Mutluluk büyütüp adam ettiğin davranışlarını,hislerini,tepkilerini,kendine ezberlettiğin değerleri sikip atıyor.
Kalabalığa çıkamadığında anladın.Sıradan bir pazar yerinde, sıradan bir metro durağında,kampüste,koridorlarda anladın. Değişmek, sayfaları art arda örttüğün defterler gibi değil,birinin üzerini kapayınca yeni bir sayfaya öylece geçemiyorsun.
Artık teşbih de yapamıyorsun. En azından şu noktada hatırlamaya çalışıyorsun. Kimi zaman bilgisayar başında kimi zaman küçük mavi defterinin başında geçirdiğin geceleri,selamladığın sabahları hatırlamaya çalışıyorsun. Yürüdüğün yollarda geride nelerini bıraktığını arıyorsun.
Bunun hakedilmiş bir mutluluk olduğuna bir türlü inanamıyorsun.
İkna olman için canının yanması mı gerek? Başta onun da ödemesini yapmadın mı peşince?

Etraf yüzüne hiç bakmadığın, isimlerini bile öğrenmeye zahmet etmediğin insanlarla kaynıyor. Hepsinin bunun için bir sebebi olduğuna inanıyorsun. Dostluklar da kardan adam gibidir,eriyecekleri bile bile inşa edilir. Şans verdiklerin de oldu; sana dair merakları geçene kadar ya da bir kadın bedenini tattığını öğrendiklerinde değişmelerine kadar...En açık görüşlü, en "pff toplumsal cinsiyet rolleri çok saçma, pozitif bile olsa cinsiyetçiliğe katlanamam" diyenler bile "aman yahu sonra bize de sulanmasın" gibi bombok laflar edene kadar, insan tanımaya kapılarını araladığın olmuştu. Kimse istediğini veremedi,kimse beklediğinden bir adım ileri bir insan olamadı. Kimse olamıyorken hak edemediğini düşündüğün bu güzel hikayede o nasıl oldu da esas oğlan oluverdi?
Sahiller gezdin,şehirler gezdin,bilmediğin caddelerde yürüdün,tanımadığın insanların arasında sırf o yanında diye korkmadan, hiçbir şeye aldırmadan kaygısızca yürüyebildin.

Birbirimize yetiyor olmanın verdiği rahatlıktan,sevişmenin tadından,hep bir şeyler öğreniyor olmanın verdiği huzurdan,senin kadar uzay-zaman kaçığı oluşundan...

Sebepleri de var. Görünülüyor,dokunuluyor,tadılıyor...
Yine de korkuyorsun.
Tuzak bunlar diyor, şu an mutlu olduğun için gerçekten mutlu olduğunu sanıyorsun,yara alacaksın diyorsun.
Sevdiğin tüm adam ve kadınlar ölü,daha ne olsun?

İçinde sönmek üzere bir kaçma isteği duruyor hala, sönmek üzere de olsa titrek bir alev olduğunu bilmek kemiriyor içini.
Birilerini,bir şeyleri seviyor olmak ağır,hiç sana göre değil.
Sevdiğin tüm adam ve kadınların ölü oluşu bundan...

bana

Seni özledim, eski beni de özledim. Eğer bir kokun olsaydı kış kalkerken topraktan ilkbahar toprağı gibi kokardın. İyileşeceksin. Yardım da...