27 Aralık 2018 Perşembe

kaçış estetiği

Elimde daima bir kibrit tutuyor gibiyim. Hiç sönmeyen bir kibrit. Başkalarıyla kurduğumuz ilişkiler sıkıcılaştığında, zayıflaştığında, her şeyi arkama itip üzerine kibrit atıyorum. Yeni bir kibrit çakıyorum. Başladığım her ilişkiye/iletişime bir gün bitmesi umuduyla girişiyorum. Biten her iletişim sahnesini iki kolumu açıp arkamda dertop ediyorum. Ellerimle göremeyeceğim yere topladığım rahatsızlık yığınını, hemde hiç düşünmeden ateşe veriyorum.
Elimde her zaman hazır bir kibrit var.
İçimde her zaman yerle bir etme isteği,taş üstünde taş, omuz üstünde baş bırakmama arzusu kor gibi... Her şey alevimden nasiplenmek zorunda.
Kendi hikayemde Alice benim, harikalar diyarından ayrılalı çok olmuş, başka herkese deli görünen Alice'im. 

25 Kasım 2018 Pazar

aldatmayı severim, aldatılmak garip,kekremsi.

Kapıyı çarp, çık!
Kapıyı çarp, çık!
Kapıyı çarp, çık!
Kapıyı çarpıp, çıkmalısın yarın.

Gidecek yerlerin var.
Artık asla güvenmiyor olduğun ömrü en çok 7 aylık arkadaşın, kuzenin var.

Kapıyı çarp, çık. Çünkü güvenme acziyetini gösterdiğin bu insanın gözlerine bakamazsın artık.
Herkes ne de hevesli, ellerine geçeni saplıyorlar bedenine.
Kapıyı çarp çık.
Içinde bağırıp duran bir kadın var, susmayacak.
Güvendiğin herkesi yitiriyorsun.
Güven duyduğun kimse kalmadı.
Güven ve düzen kadar korkunç bir şey yoktur diyordu Tezer, ne doğru.
Ağzımda ermemiş dut tadı var.
Içimde bağırıp duran bir kadın var.
Içimde herkese üvey bir insan var.

20 Kasım 2018 Salı

sapık orospu

sevişirken duyduğum en güzel tanımlama.
en doğru.
içimde sakladığım yırtıcı hayvanı bir an için görebilen birinin söyleyeceği şey.
gerçek fantezilerimi bastırıp sizinle oyunlar oynarken, bir an duruma uygun sahneleri aklımdan geçirirken, görüp hoşlanıyor, isim vermek istiyorsunuz.
inleyişimi duymaya bayılıyorsunuz, kendinize pay biçtiğinizden...
inleyişimi bastıramayışım, vücudumu çok iyi bilmemden, çok iyi kullanabilmemden.
inleyişim hazza soluk soluğa koşmamdan...

asla bitmiyor sevişmelerimiz.
biraz daha sürsün istiyorsunuz, biraz daha dinlemek.
böyle inlersen dayanamam diyorsunuz.
siz kendinizi kanıtlamaya çalışırken ben kendimi doyurup uyuyakalıyorum, belki de hala içimdesiniz.
sevişirken bile sahtesiniz.


1 Eylül 2018 Cumartesi

ben seni düzenli olarak terk ediyorum.

(08.08.18)

Merhaba büyük adam.
Nasılsın?
Kocaman olmuş halinle, kendine dahi anlatmaya üşendiğin şeyleri anlatacak birini buldun mu?

(31.08.18)

Bulamamışsın. Buldun belki inadına beni çağırıyorsun. Biraz daha acıtmak için. Bir tutam saçımı sevişirken yolduğunda, sevişmeyi bırakıp ağlamaya başladığımda...Ne bir özür, ne sıcaklık...Uzaktan,soğukça,öfkeyle gözlerime baktığında. Anlıyorum ki bana sahiden acı vermeyi seviyorsun.Sana açık açık burada olmak istemiyorum dediğimde gitme diyorsun. Sana açık açık hissedemiyorum dediğimde, duygularım aklına gelmiyor, içimdeki varlığını anlayıp işleri çirkinleştiriyorsun. Sana artık bundan hoşlanmıyorum dediğimde, "peki" den başka laf etmiyorsun.
Kaçmamın manası yok,kaçamıyorum.Geri çekiyorsun kendine, çoğunda ciddi anlamda saçlarımdan çekerek. En başta bir şeyleri yanlış yapmış olmalıyız, ne olduğunu gerçekten merak ediyorum. Canimi acıtmayı seviyorsun, bile bile sana gelmeyi seviyorum.
Neden vazgeçemiyoruz bundan?

Reflüme inat yarım kavanoz acı biber tursusu yemeye bayılıyorum. Gece boyunca acısını cekerken, yerken duyduğum zevki düşünüp acıyı bastırıyorum.
Güvensizliğime inat beni kullanan arkadaşlar edinmekten anlamsız bir zevk duyuyorum. İhtiyaç sürelerince - ki bu süre tam olarak dil dersi sınavları ve boktan bir şey yapıp kurtuluş tavsiyene ihtiyaç duydukları süreçler oluyor- çevremde durup hayatım umurlarındaymış gibi davranmalarını izlemek çok hoş.
Eninde sonunda acısını çekiyorum.
Eninde sonunda kendimi o acı noktasına ben sürüklüyorum. Varoluşunu yalnızlıkla mühürlemiş, ihanetle muhatap olmaya mahkum modası geçmiş bir yazarım.

Ben seni düzenli olarak terk ediyorum. Sevdiği kan grubunun peşine düşmüş azılı bir sivrisinek gibi tekrar bilinçsizce sana uçuyorum. İçimde iyi ne varsa öldürene dek, içimi seninle dolduruyorum.

Benimle ilgili iyi bir şey yok ve ben iyi biri değilim.


2 Ağustos 2018 Perşembe

tanrıça değilsin.

Kafanın içinde her biri ebeveyn banyolu 440 oda var.

Kafanın içinde tanışıklığınız sadece isimlerini biliyor olmandan ibaret olan insanlar, bir vincin altında ezilmeyi bekliyorlar. Her saniye biri... Domates gibi ezilip,patlıyor,yok oluyor.

Kafanın içinde her biri ebeveyn banyolu 440 odadan bazılarına yerleşmiş bir kaç ruh var.
Hayatlarını düzenliyor, hayatlarını doğru sıraya sokuyor, hayatlarını mutlu bir tiyatro oyunu sahnesine çeviriyorsun.

Kafanın içinde her biri ebeveyn banyolu 440 odaya yerleşmiş ruhlardan bazıları oyunu değiştirmek istiyor. Oyun çirkinleşiyor. Durum komedisinden hallice, kara mizah yüklü, seviyesiz çirkin bir gösteriye dönüşüyor.

Kafanın içinde her biri ebeveyn banyolu 440 odaya yerleşmiş, oyunlarını bozan ruhlara acıyorsun. Oyun basitleşiyor. Dram yüklü sahnelerden bezip, tüm oyunu yakmaya çalışıyorsun. Bazıları çok da güzel yanıyor.

Kafanın içinde her biri ebeveyn banyolu 440 odaya yerleşmiş,oyunlarını bozan bazı ruhlar daha parlak, daha değerli, oyunları kuşe kağıda basılı. Yakmaya kıyamıyorsun. Oyunun harcanmasını izlemek istemiyorsun.

Kafanın içinde her biri ebeveyn banyolu 440 odaya yerleşmiş,oyunlarını bozan daha parlak ruhların metinlerini masa çekmecesine kilitliyorsun.

Başarısız olduğun her oyunun acısını çekiyorsun. Çok nadir, hiç olmayacak kadar nadir, bağırıyorsun.

Kafanın içinde her biri ebeveyn banyolu 440 odada yankılanıyor sesin. Boğazın acıyor. En son çocukken boğazını çatlatarak ağlamış olmalısın.

Kafanın dışında ortak kullanım banyolu 2 odalı evinde karnını tutarak bağırıyorsun. Kapı çalıyor, komşularını meraklandırmışsın. Komşularına tanrıça olmadığını söyleyemiyorsun. Komşularının adını bile bilmiyorsun. Kapıyı kapatır kapatmaz bağırmaya tekrar başlıyorsun. Artık onlar da biliyor.
Kafasının içinde her biri ebeveyn banyolu 440 odada yerleştirmeye çalıştığın ruhlarınla kusurlu bir varlık olduğunu görüyorlar. Acın kimsenin umrunda olmuyor. Gözle görülen tek şey deliliğin. 

31 Temmuz 2018 Salı

romantizm taşlaması

İlk yoğun duygularımı lisede edebiyat öğretmenime duydum.Neredeyse -o adam haricinde- beni tanıyan herkesin bildiği bir hikayedir bu.
Onca benzer hallerimizle dururken yan yana, fikir dünyamın farklılığına hayretle beni izlerdi,ben de onu, merak meraka...

Sonra yazdığım hikayelere uyduramadığım hayatım, parmak uçlarımla değil, tırnak uçlarımla dokunmayı öğretti bana.

Sıradan fikirler besleyen,yetiştiren herkesten hep uzak kalarak sanki o ilk hikayemin akşını değiştirebilecekmişim gibi "farklı" kalmaya devam ettim, aksi gibi davranmak pekala kolayken...

Ne zaman azıcık okuyan, merak duyan, "farklı" zevkleri olan birini bulsam, tüketesiye kadar, tüketeceğimi bile bile, -umutla- selam verdim.Tüketmek fiili burada umutlarımla ilişkili olduğu kadar ve hatta ondan daha çok hayatımda bulunacakları süreyi tanımlıyor.

Ben böyleyim söylevimi tekrarlatmayan herkese yakınlık duydum.İç dünyamı belli sınırlarıyla paylaştım onlarla.

Katiyen göründüğüm kadar katı ve sağlam değilim aksine alelade bir zayıflık içindeyim.İkinci defa bu duyguları doğurduğum adam aynı sesle konuşup asla aynı manayı ifade edemediğimiz bir birliktelik yaşamıştı benimle.

Benim kabahatimdi.
Benim mi kabahatimdi?



İlk kez ondan duydum "S'li cümleyi"
İçi nedense boş duran bir seni seviyorumdu.
Şoke olmuş halde, ne yapacağını bilemeyerek makul bir cevap arayışı içindeydim. Kırmasam bu adamı desem de istediği cevabı alamamanın öfkesi asla terketmedi onu. Bir daha asla duymadım o sözü.Belki sevişirken bir fısıltı halinde ama ondan da emin değilim ki...Bana dokunuşlarındaki sertliğin acısını duymaktan, bu acıyı benimseyip ona daha sıkı sahip çıkma isteğinden mutluluk duyuyordum.Bana bıraktığı acıların hepsine sahip çıktım, bıraktığı izleri hep korudum asla iyileştirmeye çalışmadım.
Yine de tükettim.

Sonra bir daha...
Sonra bir daha asla...
Ve bir daha asla...

Oyun oynamaya vaktim yok, kendi yaşamımın ağırlığını kavramaya çalışmaktan...Ne duyuyorsam söylüyorum, ne yaşadıysam söylüyorum.Benim için tek bir gerçeklik var.
KELİMELERİN ÖZ ANLAMLARINI KULLANDIĞIMIZ GERÇEKLİK.
Ağır ya da hafif ama dolu dolu, acı ya da gülünç ama biteviye gerçek olan kelimeler...

Net bir gerçeklik sağlamaya çalıştığım hayatımda ne romantizme yer var ne de diğer lirik duygulara...
Gerçek duygularımla sarılıyorum size.Gerçek duygularımla iletişim kuruyorum.Kurmamamız daha iyiyse en baştan açık açık tüm gerçekliğiyle söylüyorum. Bana kendime yazık ettiğimi söylemeyin, bana neden böyle olduğumu sormaya cüret etmeye kalkmayın diye.

Neyseki beni rahatlatan Teoman'ın altı kalın bir gerçeklik mührüyle damgalanmış sözleri var;

Zaten bir gün her şey biter...
Kabul edenler, etmeyenler?

Kabul edilmiştir!

3 Temmuz 2018 Salı

3.7.18

Yüreğime zincirlenmiş ağırlıklar vardı.
Kurtuldum...
Çıkarıp attım acıtsa da kanatsa da sonuna kadar dayanıp 
Etime geçmiş dikenleri bir bir söktüm attım.
Bu kadar zor olmayabilirdi ben her zamanki ben olsaydım
Kolayca " tereyağından kıl çeker gibi"...
Trenlerim tek gidişlik artık, geri döneceğim yollara çıkmayacağım.
Bir ben varım bir evim.
Evim gibi bildiğim kalbim.
Aklımla sahip çıktığım tek varlığım.
Hayret çığlığı sessiz bir ninniye dönüştü zihnimde
Asılsız bir tanrının adını sayıklayarak uyutuyor 
Kalbim çok kolay inanıyor kalbim ellerimde
Ayırdığım saçlarımı  iki yandan ördüm 
Nasılsa bu masal da biter diye
Güzel hayaller büyüttüm.
Kurtuldum
Yüreğime zincirlenmiş ağırlıklardan.

13 Haziran 2018 Çarşamba

potayto! potahto!


Bugün çok neşeli uyandım, beni işe götürecek otobüsü beklerken dans ediyordum, inanabiliyor musun!
Dans etmeye devam ettim, otobüste, trende, yollarda, işte çay doldururken, işimi yapmaya başladıktan sonra ayaklarımla ritm tutarak hatta şu an bu yazıyı yazarken...
Yazmadıkça paslanıyor insan, iki lafı bir araya getiremiyorum, görüyor musun?
İçimde diyorum, burda, karnımda, hissediyorum, bir mutluluk var.
Belki, önceden kalan, belki geleceğe heveslenen...
Kocaman bir gülümseme var suratımda.

İzmir'de hava hep sıcaktır, insanlar hep sıcaktır, yollarda görüyorsun, saygılı beyfendiler, hür ve güzel hanımefendiler görüyorsun.
Bir şoföre selam veriyorsun, suratı aydınlanıyor, bütün neşeni paylaştığın yabancı, neşeni ikiye katlıyor. Nezaketle yol veriyorsunuz birbirinize. Bir şehre alışmak bu kadar kolay olmamıştı. 
Kim demişti acaba, evden çıkmadıktan sonra tüm şehirler aynıdır diye?
Öyle sahi..
Hadi çıkalım dışarı.
Güneşe doğru yürüyelim, gün batana dek, yanaklarımıza kırmızılar yerleşene dek yürüyelim.
Bugün "ben" olduğumu unuttum,
belki de aksine varlığımı daha derin algıladım.
Belki de iki durumda da hiçbir önemi yok, başım göklerde.
Saçlarım, aklımın havada oluşundan mı maviye özendi dersin?
Hadi yürüyelim, ayaklarımızın altındaki toprağı hissedelim,en son ne zaman hissetmiştin bunu?

Gönlümü kaptırdığım beyfendilerden biri olan Fred Astaire'nin filmlerindeki gibi olacak,
 birden hep beraber dans etmeye başlayacağız, mutluluktan eteklerimiz uçuşacak gibi hissediyorum. Keşke eski filmlerin, eski kitapların kurgu dünyalarına girebilsek, sonsuza dek orada yaşamak isteyeceğim bir kaç seçeneğim var.
Hadi dans edelim!



6 Mayıs 2018 Pazar

sevişirdik bazen

Bu yazıya başlarken ne çok dolduğumu düşünüyorum. Bana yazılmamış yazıların tümüne surat asıyorum sanki,sözünü almadığım tüm içtenliklerin sızısını hissediyorum. Ortadan ikiye yırtıyorum bedenimi, herkes için başka bir ben, başka bir öykü. Beraber yazamadığımız tüm öykülerin yerine...

Karnımı avuçluyorum, avuçlarımda sahipleniyorum kadınlığımı. Varlığının hem ağır hem de aynı anda hafifletici olabilen hacmini duyumsuyorum. İnsanlıklarına faydası olacağını düşündüğümden paylaştığım kimseler oldu, kadın olduğumu çok sonra fark ettim. 

Sen aklıma koyana kadar, kapını bana ait olan bir anahtarla açmanın hayali kurmadım hiç. Aynı akşam aynı kokuları aynı atmosferden içimize çektiğimiz, kitap okurken seviştiğimiz,aynı tatları tattığımız fakat asla aynı hisleri duyumsamadığımız akşamları paylaşırken, alıştırdığın bir oyun olduğunu farketmemiştim henüz.


24 Şubat 2018 Cumartesi

geri dönüşler yok.

Selen bana bir saksı aleo vera getirdi. Kökleri tutunca çoğalırmış. Kökleri toprağa tutunmalıymış. Direkt konuya girmek gibi olmasın, başarısız olduğum ne çok kök salma girişimi var!

2009'da burada yazmaya başladım. 15 yaşında kafası karışık bir çocukmuşum. Benimle yaşıt pek çok aklı cinsel organıyla yer değiştirmiş kimse çoktan bir yerlere kök verdi, tutunduğu yetmezmiş gibi çiçek de açtı. Hep yeni saksılar,yeni tohumlar denedim, kuruyup boynu bükülene kadar gövdemin, hep denedim.

Selen benim bölüm birincisi arkadaşım, bu şekilde tanıtılmayı hak ediyor, çok çalışıyor.
Selen benim arkadaşım, bu şekilde tanıtılmak için geçmişinde ne günah işledi bilmiyorum.
Selen.
Ödediğim ağır kefaretten sonra hayatıma giren serin bir soluk, aklımı doldurup aynı hızla boşaltan huzur dalgası.

Kendime değilse de size borçluyum yazmayı. Yarım yamalak cümlelerim, avuç içi kadar kelimelerimle yazma işine kendimi layık görmüyorum zira.
Artık görmüyorum.
Neye koşsam adımlarım eksik, neye meyil etsem; fikrim, hevesimden seviyelerce aşağıda.

İçimi dolduran özgürlükle Bornova sokaklarında hayalini kurduğum yazarı aramak gibi, hiç tanımadığım, sesindeki heyecanın beni görene kadar süreceğini bildiğim bir adama kapımı aralamak gibi, durup dururken bir şehri terk etmek gibi heyecanlarım yok artık.
Mutluyum.
Mutluluk beni öldürüyor. İçim ölmüş, içim yazmıyor,üretmiyor. Sadece rüya gördürüyor. Uzun uzun koştuğum,yeni şehir haritaları çizdiğim,uçtuğum,sevdiğim rüyalar...Rüyalarımda sen de beni seviyorsun...

Mutluluğumu sabote etmek için pek çok şey yapıyorum. Beni neden böyle sevdiğini anlamıyorum. Birlikte bu kadar mutlu olabilmemiz başka herkese, her şeye haksızlık sanki. Başkalarını istediğimi söyledim,olur dedi. Hep yanımda kal dedim,olur dedi.Sadece sözlerle olsa da her şeyi düzeltme kudreti iki dudağımın arasındaymış gibi davrandı. Konu bu değildi.
Kendimle ne kadar çok çelişiyorum,ne kadar zorlanıyorum, cılız köklerimi ne de ürkekçe bırakıyorum kimse görmüyor.
İyi ki yalnızlığıma kimse dokunmuyor.


bilme.

Only love can hurt like this...

Kendimi çevreledim. Sımsıkı kapattım. Güneş almayacak duvarlarla ördüm. İçerde neler oluyor bilme. İçerde neler ölüyor bilme.


26.5.15

Hiçbir bok bilmeyip, az konuşup çok bilir görünüyorum.
Hiçbir şey değişmedi.
Ayın yirmi altısı...
Evrende herkesin bir köşesi olduğunu düşünürdüm.
İkinci bir köşe edindim iki gün önce.
Sevgi'nin tabiriyle gri kedimle öldüğüm köşe...
Banyoda bayılacak olduğumu hissetmiş olmalı.
Hiçbir şey hissetmiyorum.
Farklı bile hissetmiyorum.
Kokusunu özleyeceğim adam başka bedenlerden geçip, başka bir sevgiye tutulup kalmış.
Bense kimseyi sevememişliğimle ordaydım.
Hisleri kolay kılıp fiziksel acıyı ikiye katlayan şey bu muydu?
Günlerdir rüya görmüyorum.
Biliyordum.

bana

Seni özledim, eski beni de özledim. Eğer bir kokun olsaydı kış kalkerken topraktan ilkbahar toprağı gibi kokardın. İyileşeceksin. Yardım da...