13 Haziran 2018 Çarşamba

potayto! potahto!


Bugün çok neşeli uyandım, beni işe götürecek otobüsü beklerken dans ediyordum, inanabiliyor musun!
Dans etmeye devam ettim, otobüste, trende, yollarda, işte çay doldururken, işimi yapmaya başladıktan sonra ayaklarımla ritm tutarak hatta şu an bu yazıyı yazarken...
Yazmadıkça paslanıyor insan, iki lafı bir araya getiremiyorum, görüyor musun?
İçimde diyorum, burda, karnımda, hissediyorum, bir mutluluk var.
Belki, önceden kalan, belki geleceğe heveslenen...
Kocaman bir gülümseme var suratımda.

İzmir'de hava hep sıcaktır, insanlar hep sıcaktır, yollarda görüyorsun, saygılı beyfendiler, hür ve güzel hanımefendiler görüyorsun.
Bir şoföre selam veriyorsun, suratı aydınlanıyor, bütün neşeni paylaştığın yabancı, neşeni ikiye katlıyor. Nezaketle yol veriyorsunuz birbirinize. Bir şehre alışmak bu kadar kolay olmamıştı. 
Kim demişti acaba, evden çıkmadıktan sonra tüm şehirler aynıdır diye?
Öyle sahi..
Hadi çıkalım dışarı.
Güneşe doğru yürüyelim, gün batana dek, yanaklarımıza kırmızılar yerleşene dek yürüyelim.
Bugün "ben" olduğumu unuttum,
belki de aksine varlığımı daha derin algıladım.
Belki de iki durumda da hiçbir önemi yok, başım göklerde.
Saçlarım, aklımın havada oluşundan mı maviye özendi dersin?
Hadi yürüyelim, ayaklarımızın altındaki toprağı hissedelim,en son ne zaman hissetmiştin bunu?

Gönlümü kaptırdığım beyfendilerden biri olan Fred Astaire'nin filmlerindeki gibi olacak,
 birden hep beraber dans etmeye başlayacağız, mutluluktan eteklerimiz uçuşacak gibi hissediyorum. Keşke eski filmlerin, eski kitapların kurgu dünyalarına girebilsek, sonsuza dek orada yaşamak isteyeceğim bir kaç seçeneğim var.
Hadi dans edelim!



bana

Seni özledim, eski beni de özledim. Eğer bir kokun olsaydı kış kalkerken topraktan ilkbahar toprağı gibi kokardın. İyileşeceksin. Yardım da...